Londra’da yaşayan sanatçı Jasmina Cibic’in Açıkekran Yeni Medya Sanatları Galerisi’nde gerçekleştirdiği sergi “Felsefi Tiyatro” başlığını taşımaktadır. Gösterilen dört video çalışmanın ortak noktası her seferinde farkın ve tekrarın birbirlerinin yerine geçerek toplamda bir dizi oluşturmasıdır. Repetisyonlar zaten bir tiyatro terimi olarak her tekrarda ayrı ayrı aynılıklar oluştururlar. Her olay fark yaratan bir ana bağlıdır. Örneğin, baykuş kafesinde her seferinde yeniden yer değiştirdiğinde başka bir baykuşa yerini bırakmakta; olay kendisini tekrarlamaktadır. Aynılık ve ayrılık diyalektiği burada kendisini görünür kılmaktadır.
Bilmecemsi bir şekilde gelişen imgelerde kişiler, birer kahraman mı yoksa birer korkak mı olduklarını hissettirmemektedirler. Bu şekilde tiyatro sahnesi üzerindeki hareketler gerçeği bir kurguya çevirmekte, kurgu ise gerçek olarak algılanmaktadır. “Mitolojik tiyatro oyunlarına inanmak gerekir mi?” sorusu üzerinden yola çıkan tarihçi Paul Veyne, Yunanlıların ezbere bildikleri mitolojilerine inanıp inanmadıklarını sorgulamıştı. Seyirci her seferinde bildiği Yunan tragedyalarında heyecan duymaya devam etmektedir. Birbirlerini takip eden olaylar sanki değişecekmiş gibi bir izlenim vermelerine rağmen her seferinde hep aynı şekilde bitmektedir. Bilineni en çok sevenler de çocuklar değil midir ? Hep bilineni yeniden görmeyi severler. Tiyatro o bakımdan sanatların en eskisi olarak şiir ile birleşmektedir. Olayların bilmecemsiliği ise tiyatronun ve bilhassa tragedyaların özünü oluşturmaktadır. Olaylar bu bilmece durumunda bile birbirlerine eklemlenirler.
“Rotasyon” (devridaim, dönme) adlı videoda kaide üzerinde duran bir şahinin yön alışları üzerine düşünen Jasmina Cibic, sembolik olarak gücü temsil ederek bizi düşündürmektedir. Güç, bir mekan–kaide olarak kendi etrafında dönmektedir. Bu hareket, kendi etrafında dönen gücü şiirsel ve romantik olarak vermektedir. Sanatçı eski çağlara ait bir sembolle oynamakta, sembol bir ikonografi ama bu şekilde imge metafor olarak ele alınmaktan uzaklaşmaktadır. Bir benzetme yapmamaktansa, tersi; bir düz anlamı ifade etmektedir.
“Kuş Kafesi” videosu Picasso’ya atfedilmiştir. Cibic, kübizme ilk geçişi ifade eden “Avignonlu Kızlar” (1907) tablosunu 1924 yılında olarak Picasso’nun atölyesinden satın alan Jacques Doucet’nin, aynı yıl ünlü tasarımcı Pierre-Emile Legrain’e ısmarladığı kuş kafesine gönderme yapmaktadır. Eser, Picasso’nun tablosunun altına konulan kuş kafesinin tasarımcısı Pierre Emile Legrain’e ithaf edilir. Bu yan yanalık vahşilik ve primitivizme doğru yol alan Picasso’nun eserlerine yakınlaştırılmakta ve bu anlamda sahneye konulmaktadır. Koleksiyoncunun teatral bir şekilde yan yana getirmiş olduğu Picasso’un tablosu ile kuş kafesi, Cibic tarafından eski tasarımına döndürülerek, yeniden teatral hale konulmuştur. Vahşi kuş, bir kafesten diğer kafesin üstüne uçup konarken, eğitimci yürüdükçe o da onun olduğu kafesi takip etmektedir. Kuş, eski çağlarda yapıldığı gibi gelip eğitimcinin eline konmakta ve tekrar kafesinin üzerine çıkmaktadır: Ehlîleştirilme egzersizleri.
Cibic, “Nada Akt II” adlı videoda, Aarhus City Hall binasını kullanmakta ve Bela Bartok’un 1958 yılında Brüksel EXPO’da “Büyüsel Mandarin” pandomim balesini buraya yerleştirmektedir. Bu şekilde, mekan ve piyes birbirlerini tamamlamaktadır.
“Pavillon, Arzuyu İnşa Etmek” adlı video ise 1929 yılında eski Yugoslavya Krallığı’nın Barselona’da katıldığı bir dünyasal sergide Dragisa Brasowan’ın (1887-1965) geçici olarak inşa ettiği binayı Jasmina Cibic, kurgusal olarak yeniden inşa ederek, tiyatro sahnesinde bu süreci sahneye koymaktadır: Anlatıya göre ödülü kazanmasına rağmen Brasowan, bir entrika sonrasında ödülü Alman mimar Ludwig Mies Van der Rohe’ye kaptırmıştır. Bu sahneleme, serginin diğer eseri olan “Nada II: Akt” ile birlikte tiyatro sahnesini tamamlamaktadır.
Felsefi bir tiyatro ise zaten yine tiyatrodur veya hatta tiyatro üzerine bir metindir: metaforlarla işlemez; tersine tek bir benzetmeye doğru yollanmakta olanı Jasmina Cibic’in videoları bozar ve merkezsizleştirmeye başlar. Sanatçı merkezi dağıtarak her bir sahnenin kendi bağımsızlığındaki önemini vurgulamaktadır. Bu şekilde oluşturulan tarihi diziler hem tekrar etmekte hem de aynı olayları birbirlerinden ayırmaktadır. Merkezin olmadığı bir düzenlemede sergi videoları birbirlerine bağlar ve “merkezkaç” bir ilişkiyi bu şekilde gerçekleştirir. Belirli ana noktaları birbirlerine bağlayarak her bir noktadan bir “eklemlenme noktası” ortaya çıkarır.
Jasmina Cibic, bu sergide yan yana getirdiğimiz video eseriyle, yerel tarihi bir tiyatro sahnesi gibi kullanmakta ve yeniden oluşturma çabasını teatral gücüyle göstermektedir.