Seza Paker, İsimsiz (Nasılsın?) Mimari Renkler ile dijital fotoğrafların ikili projeksiyonla akarken aynı zamanda sesin de fotoğrafları adreslediği bir enstalasyon sunuyor. Dünyanın farklı yerlerindeki müzeler, galeriler ve sanat mekanlarının iç ve dışından ardı arkasına akan imajlar, adeta bir zapping dünyasını çağrıştırırken, küresel ekonomi ve sanatın küreselleşmesine referans veriyor. Paker’in ikili imajları, balede Pas de deux olarak işleyen ikili fotoğraflar sunuyor. Bu imgeler hem kendi içlerinde birer dizi oluşturuyor hem de oluşturdukları diziler makinasal olarak yer değiştirebiliyor.
Paker’in çalışmasında ses ve dia enstalasyonu, birlikte ele alınan öğeler olarak işliyorlar. Ve bu şekilde de, nerede olduğumuzu anladığımız gibi, fotoğrafların gösterdiği ince anlamı da algılamaya başlıyoruz. Sanatçının fotoğraflar arasında kurduğu ilişkiye rağmen, izleyicinin yorumu farklı seriler halinde kurulabiliyor. Renk paletinin limitlerine, yorumlar arası farklılıklara rağmen, zihin seriler arasındaki ilişkileri yakalıyor. Mesela, “Sun Set” adını verdiği fotoğraf, Arles’deki bir boğa güreşini gösteriyor; ancak güneşin batışı seyircilerin yüzüne vuran akşam güneşinde görülüyor, bu güneşin yansıttığı parıltının çizgisi ise aynı zamanda arenanın kırmızı şeridinde insan kafalarına paralel olarak gösteriliyor. Sanatçının “Üç ev Üç Araba” adını verdiği fotoğraf, beşli diziler halinde 10 sayısına tamamlanarak monitörde karşı karşıya yerleştirildiğinde, her bir fotoğraf diğer imge renklerinin ayrımlarıyla farklılaşıyor. Sadece birbirlerine benzeyenlerin farklılaşmasında olduğu gibi, renkler çizgileri birbirlerinden farklılaştırıyor; çizgiler de her seferinde ayrı ritimleri izleyerek kendilerini görünür hale sokuyorlar.
Seza Paker’in bir anın duygusu olarak adlandırdığı bu yaklaşım belleğin çalışma biçimleriyle alakalı: Bu anlar için bir kavram kullanıyor: Duygu-doku. Duygu, doku kavramını koruyor; sanatçı aynı duygunun seyircinin zihninde oluşmasını arzuluyor. Bir tür: "How are you?" sorusu, anlamını tam da sorunun kendisinde buluyor. Paker, hızla akan zamanın taşıdığı birbiri arkasına gelen ve akılda kalmayacak kadar hızlı akan görüntülere bir dayanıklılık vermeye çalışıyor. Zamanı sıkıştırarak zihnimizi algılama sürecine çağırıyor. Sesleniyor: Nasılsın? Sonra da kavramsal hikayelerini sıralamaya başlıyor: Gün batımı; Lea havuzda; Sarkis enstalasyonu, Passage de Retz galerisi, Daniel Buren, Marian Goodman Galerisi, Paris vs...